Siyaset, Yönetim ve Toplum Çalışmaları, Mustafa Talas, Editör, İksad Yayınevi, Ankara, ss.123-155, 2020
Genel manasıyla sosyal demokrasi, Avrupa kıtası başta olmak üzere
dünyanın çoğu coğrafyasında iki yüzyıldır var olan kapsamlı siyasal,
ekonomik ve toplumsal anlayışı tanımlamaktadır. Bu anlayış,
Avrupa’da sanayileşme ve modernleşmenin olgularının etkisiyle
ortaya çıkan toplumsal ve siyasal sınıf farklılıklarının neden olduğu
ekonomik, siyasal ve sosyal “problemlerin” çözümüne dair
argümanları bünyesinde barındırmaktadır. Sosyal adaletsizlik, refahın
eşitsiz dağıtımı, işçi haklarının ihlali ve sınıflar arası eşitsizliğin ortaya
çıkardığı diğer problemlere çözüm arayan sosyal demokrasinin
argümanları, özellikle İkinci Dünya Savaşı’nın ertesinde siyasal
partilerin de benimsemesiyle pratikte de karşılıklarını bulmuş ve
fikirsel yapısını, siyasal iktidarların sahibi ya da ortağı olarak, tatbik
şansını yakalamıştır.
Sosyal demokrasinin fikir alanındaki gelişiminin pratikleşme süreci,
Türkiye’de de Avrupa’da olduğu gibi 20. yy’in ortalarından sonra
başlamıştır. 1960’lı yıllardan itibaren de sosyal demokrat söylemin
resmi olarak siyasal partiler tarafından benimsendiği görülmektedir.
Tartışma götürmez ki; bu partilerin en önde geleni de Cumhuriyet
Halk Partisi (CHP) idi. CHP’de meydana gelen ideolojik çeşitlemenin
–Kemalizm’e eklenen sosyal demokratlık- hem Türk siyasal tarihine
hem partinin kendisine önemli etkileri bulunan bir değişimdi. Bu
değişimin, uzun vadede CHP’nin siyasal programının uygulanması
anlamında bir etki yapıp yapmadığı da ayrıca merak konusudur.