İdari Yargı Kararları Çerçevesinde İdarece Yapılan Mülakatlarda Hukuka Aykırılıkların İspatı


Tahtalı M. B.

ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DERGİSİ (ARŞ. GÖR. CEREN DAMAR ŞENEL ARMAĞANI), cilt.5, sa.3, ss.2969-2994, 2020 (Hakemli Dergi)

Özet

 İspat hukukunun genel ilkesi, bir iddiada bulunan kişinin, iddiasını ispatla yükümlü olmasıdır. İdari yargıda açılan iptal davalarında da durum böyledir ve davada talep edilen sonuca (işlemin iptali) hükmedilebilmesi için kural olarak işlemin hukuka aykırı olduğunu iddia eden davacının iddiasını ispat etmesi gerekmektedir. Şöyle ki, idarenin bir işleminin, yetki, şekil, sebep, konu ve amaç unsurlarının biri veya birden fazlası bakımından hukuka aykırı olduğunun mahkeme tarafından tespit edilmesi halinde iptaline karar verilir ve bu sonuç işlemin hukuka aykırı olduğunun tespiti anlamına gelir. Bu tespit için delilleri ortaya koyması gereken ve iddiasını ispatla mükellef olan taraf kural olarak idari işlem nedeniyle menfaati ihlal edilen davacıdır.

            Her ne kadar, gerek idari yargıdaki yerel mahkemeler gerekse onların verdiği kararların hukuka uygunluğunu denetleyen Danıştay ve 2014 yılındaki değişiklikten sonra istinaf mercii haline gelen Bölge İdare Mahkemeleri uzun yıllar boyunca, devlet ve diğer kamu tüzel kişileri (idareler) tarafından yapılan mülakatlar sonucunda verilen “başarısız sayılma” kararlarında aynı ilkeyi göz önünde bulundurmuş iseler de, son yıllarda bu görüşten vazgeçilmiş ve tabir yerindeyse tarihi bir içtihat değişikliğine gidilmiştir. Bu çerçevede, bu mülakatlarda adayın başarısız sayılması işleminin hukuka uygun yapıldığının ispat yükü artık davalı idareye yüklenmektedir.

            Yapılan bu içtihat değişikliğinin gerekçeleri ve uygulamadaki karşılığının idari yargılama hukukunun genel prensipleri doğrultusunda incelenmesinin, uygulamaya katkı sunması en büyük ümidimizdir.

Anahtar Kelimeler: İdare Hukuku, İdari Yargılama Hukuku, İspat Yükü, Re’sen Araştırma İlkesi, Mülakat.

The fundamental principle of evidence law dictates that one who makes a claim is under an obligation to prove his claim. This principle applies equally in cases brought before Administrative Courts where the complainant, who brings a legal action against the State for its wrongful act, in principle, must prove his case to successfully secure annulment. Thus, an annulment decision can only be made by the Court if it is sufficiently proven that the act of State is unlawful on the basis of failure in its scope (authority), form, reason, object or purpose, or any combination of them. Annulment means determination that has acted in violation of the law. In order for the wrongfulness of the act to be determined, the complainant, who is under a burden of proof and must therefore produce evidence, should be the one whose interests are violated by the act of State.

 

            Although local administrative courts, the Council of State (Danıştay) which is entrusted with the judicially review of local court decisions, and since 2014 the Regional Administrative Courts acting as intermediary appeal courts for years considered this principle in cases relating to “unsuccessful applications” as a result of job interviews conducted by the State organs and agents as part of the civil service recruitment procedure, lately however, there has been a radical shift in their well-established case law. In that, the burden of proof is now shifted on the respondent State to prove to the Court that the latter’s act to decide a job application to be unsuccessful as a result of the interview with a candidate is in fact made in full compliance with legal requirements.

 

            The present study aims to examine the reasons for such a remarkable change in case law and its implications for the theory and practice of administrative procedural law.

 

Keywords: Administrative Law, Administartive Procedural Law, Burden Of Proof, Principle of Spontaneous Research, Civil Service Jop Interview.