Journal of Modernism and Postmodernism Studies, cilt.2, sa.1, ss.151-163, 2021 (Hakemli Dergi)
Yirminci yüzyıl İngiltere’si, Viktorya dönemine ait norm ve geleneklerin sorgulanmaya başlandığı yeni bir sürecin başlangıcına işaret eder. Her ne kadar bu değişimin yankıları 1890’lardan itibaren duyulmaya başlanmış olsa da İngiltere Kraliçesi Victoria’nın 1901 yılında vefatı ile en üst seviyesine ulaşır, çünkü kraliçenin vefatı sadece fiziksel bir kayıp değildir; onun temsil ettiği değer yargılarının da yok oluşu anlamına gelir. Dolayısıyla, Kral VII. Edward’ın tahta çıkması ile, dönemin edebi eserlerinde bir önceki yüzyılın modası geçmiş ideallerini sorgulayan özgürlükçü bir tavır sergilendiği görülür. Tüm bunlardan hareketle, bu makale, E. M. Forster’in Howards End (1910) adlı eserini, geçmişin ve şimdinin temsil ettiği ideallerin çatışması üzerinden incelemeyi ve Forster’ın bu zıtlıkların ötesine geçmek ve tamamen yeni bir sentez ortaya sunmak için benimsediği modernist tutumu sergilemeyi amaçlamaktadır. Ülkenin kültürel mirasını temsil eden Howards End bir ev olmanın ötesinde, romanda İngiltere’nin geleceğini yansıtan bir öğe olarak sunulur. Dolayısıyla, romanın sonunda farklı sosyal sınıflardan gelen üç ailenin yaşamlarının birbirlerine eklemlenmesinden hareketle, Howards End’in zıt kutupları bir araya getiren uzlaştırıcı bir güç olarak görülmesi gerektiği ele alınmaktadır. Bu bağlamda, Schlegel, Wilcox ve Bast ailelerinin hikayelerini birbirine dokuyarak, Forster düşünsel ile maddeselin, ruhsal ile fizikselin, dişil ile erilin, geçmiş ile bugünün dengelenişi üzerinden, gelecekte İngiltere’yi şekillendireceğine inandığı modern bir sentez ortaya koyar.
The twentieth century marks the beginning of a new period in England during which the norms and the traditions pertaining to the Victorian age start to be questioned. While the echoes of this change have been audible from the 1890s onwards, they reach their climax with the death of Queen Victoria in 1901 because it announces not only the physical death of the Queen but also the symbolic death of the Victorian mindset. With the reign of King Edward VII, therefore, the literary texts of the period illustrate a liberal outlook that questions the outdated ideals of the previous era. Within this context, this article examines E. M. Forster’s Howards End (1910) by foregrounding and analysing the clash between the ideals of the past and those of the present, which in the wider perspective demonstrates Forster’s modernist agenda to go beyond the strict dualities and to introduce a totally fresh synthesis. Epitomising the cultural inheritance of the country, Howards End is more than a house; it represents the future of England. Thus, it is important that Howards End should function as a unifying force that will bring these opposite ends together – as represented through different socio-economic classes embodied through three families whose lives get connected to one another at the end of the novel. Thereby, Forster aptly weaves the stories of the Schlegels, the Wilcoxes, and the Bast family by counterbalancing the intellectual and the material; the spiritual and the physical; the feminine and the masculine; the past and the present, and he presents a modern synthesis that, he believes, will shape England in the future.