Kripto Varlıkların Müsaderesi ve Dijital İz Sorunu: Ceza Hukukunda Mülkiyetin Dijitalleşen Yüzü


Aşkın U.

İnönü Üniversitesi 2. Uluslararası Hukuk Kongresi "Mülkiyet ve Hukuk", Malatya, Türkiye, 7 - 09 Kasım 2025, ss.23-26, (Özet Bildiri)

  • Yayın Türü: Bildiri / Özet Bildiri
  • Basıldığı Şehir: Malatya
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Sayfa Sayıları: ss.23-26
  • İnönü Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Ceza hukukunda el koyma ve müsadere kurumları, suçla mücadelede etkili araçlardan biridir. Ancak dijitalleşme süreciyle birlikte kripto varlıklar, klasik eşya veya menkul kıymet tanımlarına uymamaktadır. Bu özellikleri sebebiyle el koyma ve müsadere tedbirlerinin uygulanması zorlaşmaktadır. Gerçekten kripto varlıklar, fiziksel bir eşya veya klasik anlamda para olarak kabul edilmemektedir. 5237 sayılı TCK’da bu konuda açık bir düzenleme bulunmamakla birlikte, Yargıtay bazı kararlarında kripto varlıkları “malvarlığı değeri” olarak değerlendirmiştir. Mukayeseli hukuk sistemlerinden Alman içtihatları (örneğin BGH 1 StR 198/20 kararı) ve İngiliz içtihatları (AA v. Persons Unknown [2019]) bu tür varlıkları mülkiyetin bir nesnesi olarak kabul etmeye başlamıştır. Ancak tanım konusundaki belirsizlik, el koyma ve müsadere tedbirlerinin uygulanmasında sorun teşkil etmektedir.

Mevzuatımızdaki elkoyma (CMK m.123-134) ve müsadereye (TCK m.54-55) ilişkin hükümler, kripto varlıkların muhafazası, el koyulması ve mülkiyetinin kamuya geçirilmesi açısından yeterli değildir. Blokzincir teknolojisinin anonim ve merkeziyetsiz yapısı, kolluk kuvvetlerinin cüzdanlara erişimini zorlaştırmakta, çoğu zaman teknik destek alınmadan el koyma ve müsadere imkânsız hâle gelmektedir. Özellikle soğuk cüzdanlarda (donanım cüzdanlar) saklanan kripto varlıklara müdahale, fiziksel el koyma ve müsadereyi uygulanamaz hale getirmektedir.

Kripto varlıklar teorik olarak “izlenebilir” olsa da, uygulamada mixing hizmetleri (ör. Tornado Cash), merkeziyetsiz platformlar (DeFi) ve kimliksiz cüzdanlar, izlenebilirliği ortadan kaldırır. Bu durum el koyma tedbirinin etkinliğini düşürmekte, müsadere kararlarının infazını fiilen engellemektedir. Böylelikle mülkiyet hakkı ile kamu güvenliği arasında bir denge sorunu da ortaya çıkmaktadır.

Mukayeseli hukuk sistemleri incelendiğinde İngiltere’de, kripto varlıklar "property" olarak kabul edilmektedir. Bu tür dijital varlıklar, Proceeds of Crime Act 2002 kapsamında müsadereye tabi tutulmaktadır. Ancak anonimlik sorunu hâlâ çözülememiştir. Almanya’da ise 2021’de yürürlüğe giren düzenlemelerle kripto varlıklar açıkça “müsadere edilebilir malvarlığı değeri” sayılmıştır. ABD’de suçtan elde edilen kripto varlıklar, FBI ve IRS gibi birimlerin teknik müdahaleleriyle el konulmakta; bu nedenle güçlü siber bir altyapı gerekmektedir. Ülkemizde ise uygulamada kolluğun BTK ve MASAK ile iş birliği kritik öneme sahiptir; ancak mevzuatımız da hâlen konuya ilişkin yeterli düzenlemeler bulunmamaktadır.

Çalışmamızda kripto varlıklara ceza muhakemesi sürecinde el konulması ve müsaderesi bağlamında karşılaşılan hukuki ve teknik sorunlar, özellikle de "dijital iz sürülebilirliğinin" sınırları, mülkiyet hakkı kapsamında ele alınmaktadır.

Seizure and confiscation are among the most effective instruments in combating crime within the framework of criminal law. However, with the process of digitalization, crypto assets no longer conform to traditional definitions of property or securities. Due to their unique characteristics, the application of seizure and confiscation measures has become increasingly complex. Indeed, crypto assets are not considered physical property or traditional money. Although the Turkish Penal Code No. 5237 does not contain explicit provisions regarding crypto assets, the Turkish Court of Cassation has, in certain decisions, classified them as “assets of economic value.”

Comparative legal systems such as German jurisprudence (e.g., BGH 1 StR 198/20) and English case law (e.g., AA v. Persons Unknown [2019]) have started to recognize crypto assets as objects of property. Nevertheless, the ambiguity surrounding their legal definition poses significant challenges in the implementation of seizure and confiscation measures.

Under current Turkish legislation, the provisions regarding seizure (Articles 123–134 of the Code of Criminal Procedure) and confiscation (Articles 54–55 of the Turkish Penal Code) are insufficient for the effective preservation, seizure, and forfeiture of crypto assets. The decentralized and anonymous nature of blockchain technology impedes law enforcement’s access to digital wallets, often rendering seizure and confiscation impossible without expert technical assistance. In particular, assets stored in cold wallets (i.e., hardware wallets) are practically immune to traditional physical seizure and confiscation measures.

Although crypto assets are theoretically “traceable,” in practice, tools such as mixing services (e.g., Tornado Cash), decentralized finance (DeFi) platforms, and anonymous wallets significantly diminish traceability. This undermines the effectiveness of seizure measures and can render the enforcement of confiscation orders practically infeasible. Consequently, a tension arises between the right to property and the need to ensure public security.

A review of comparative legal systems reveals that in the United Kingdom, crypto assets are recognized as “property” and are subject to confiscation under the Proceeds of Crime Act 2002. However, the problem of anonymity remains unresolved. In Germany, legislative amendments in 2021 explicitly categorized crypto assets as "confiscable assets of value." In the United States, crypto assets derived from crime are subject to seizure through the technical interventions of agencies such as the FBI and IRS, highlighting the necessity of a robust cyber-infrastructure. In Turkey, collaboration between law enforcement agencies, the Information and Communication Technologies Authority (BTK), and the Financial Crimes Investigation Board (MASAK) is of critical importance. Nonetheless, current legislation still lacks comprehensive regulations regarding this matter.

This study addresses the legal and technical challenges surrounding the seizure and confiscation of crypto assets within criminal procedure, with particular emphasis on the limitations of digital traceability and its implications for the right to property.