Ağız Diş ve Çene Cerrahisinde Bifosfanatlar


Creative Commons License

Üstündağ İ., Sancar B.

Contemporary Trends in Human and Health Sciences Research, Prof.Dr. Ali BİLGİLİ, Editör, Duvar Yayınları , İzmir, ss.255-267, 2022

  • Yayın Türü: Kitapta Bölüm / Mesleki Kitap
  • Basım Tarihi: 2022
  • Yayınevi: Duvar Yayınları
  • Basıldığı Şehir: İzmir
  • Sayfa Sayıları: ss.255-267
  • Editörler: Prof.Dr. Ali BİLGİLİ, Editör
  • İnönü Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

1. Bifosfanatların Tarihçesi Bifosfonatlar, 19. yüzyılda Alman bilim adamlarının çalışmaları sayesinde sentezlenmesiyle, önceleri çeşitli sanayii türlerinde kullanılmıştır. Günümüzde fotoğraf teknolojisi ve bazı sanayii alanlarında halen kullanılmaya devam etmektedir. 1960’lı yıllarda bifosfanatların, hidroksiapatit kristallerinin çözünmesini engelleyip bu sayede kemik rezorpsiyonunun önüne geçtiğinin görülmesinden sonra tıp alanında kullanılmaya başlanmıştır. İlk olarak anti-tartar ajanı olarak diş macunlarının içinde ve tanısal radyolojide radyoaktif maddelerin kemiğe taşınması amacıyla kullanıldı(1). Ancak günümüzdeki asıl kullanım amacına başlanması, 1990’lı yılların başında en yaygın kullanıma sahip nitrojen içerikli bifosfonatlardan pamidronatın piyasaya sürülmesiyle malign hiperkalseminin tedavisinde intravenöz (IV) yolla kullanılmaya başlandı. Ardından Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) onayı alan alendronat (Fosamax) oral yolla farmasötik olarak tablet şeklinde kullanımı ile osteoporozun güncel tedavisinde kullanılmaya başlandı(2). 2001 yılında FDA onayı alan zoledronik asitin IV uygulamalarının başlamasıyla artık metastatik kemik tümörlerini ve multiple myeloma tedavisinde en çok kullanılan ajanlardan biri haline geldi(3). Zoledronik asit; tümörleri önlemek, hastaların ağrı semptomlarını azaltmak ve yaşam kalitesini yükseltmek amacı ile sıklıkla kullanılan ilaçlardır. 2. Bifosfanatların Kimyasal Yapısı Tüm bifosfonat grubu ilaçlar, kemik mineralizasyonunu endojen düzenleyen inorganik pirofosfonatlara benzer kimyasal yapıdadır. Aralarındaki kimyasal farklılık sonucunda bifosfonatlar; asidik ortamda hidrolize olmaz ve bu sayede dokularda daha uzun sağkalım süresine sahiptir(4). Pirofosfat molekülü ortada bir oksijen atomunun iki fosfat grubuna (P-O-P) fosfoanhidrid bağları ile bağlanması sonucu meydana gelirler (Şekil 1). Bifosfonatlar ortada bir karbon atomunun iki fosfat grubuna (P-C-P), fosfoeter bağları ile bağlanması sonucu meydana gelir INSAC Contemporary Trends in Human and Health Sciences Research Chapter 17 258 (Şekil 1). Her bifosfonat, merkezi karbon atomuna bağlı farklı bir R1 veya R2 yan zincirine sahiptir (Şekil 1). Bu zincirler; R1 kemikteki hidroksiapatite bağlanarak kemiğe olan ilgiden, R2 farklı kimyasal gruplar bağlanabilmesinden dolayı antirezorptif mekanizmadan sorumludur ve antirezorptif etkinin potensini belirler. Genel olarak, bir nitrojen atomu barındıran yan zincirler, nitrojen olmayan bifosfonatlardan daha güçlüdür. R2 zincirlerinde nitrojen içermeyen bifosfonat grubunda ilk sentezlenen bifosfonat bileşikleri yer almaktadır. Bu grup ayrıca 1. jenerasyon grubu olarak da adlandırılır. Etidronat, tiludronat ve klondronat, nitrojen içermeyen eski nesil bifosfonatlardır. Nitrojen içeren bifosfonatlar ‘Aminobifosfonatlar’ olarak da adlandırılırlar. R2 zincirinde bulunan halkaya nitrojen grubunun eklenmesiyle 2. jenerasyon bifosfonatlar olan alendronat ve pamidronat elde edilmiştir. Daha sonra, 3. jenerasyon olarak bilinen heterosiklik halka yapısında nitrojen içeren daha kompleks bifosfonatlar (ibandronat, risedronat ve zoledronik asit) geliştirilmiş olup, potens etkileri arttırılmıştır(5). Bifosfanat Pirifosfat Şekil 1: Temel pirifosfat ve bifosfonat molekülünün kimyasal yapısı Nükleer faktör kappa-B ligand (RANKL) kemik rezorpsiyonunun düzenlenmesinde önemli bir görevi vardır. Güncel bir ilaç olup FDA onaylı Denosumab inhibitör RANKL’nın aktivatör reseptörüdür. Denosumab kemik metastazı yapan tümörlerin tedavisinde kullanılmaktadır. Denosumab da kemik dokusunda bifosfonatlara benzer etki gösterir ama etki mekanizmaları farklılık gösterir. Bifosfonatlar kemikteki hidroksiapatit kristallerine bağlanarak etki gösterirken denosumab kemiğe bağlanmaz RANKL’dı inhibe edip osteoklastların gelişmesini ve aktivasyonunu engelleyerek kemiğin remodellingine negatif yönde etki gösterir(6). Bunun haricinde, denosumabın metastatik kemik tömür ve osteoporoz tedavisinde bifosfonatlardan daha başarılı olduğu ve doz uygulama süresinin daha kolay sağlandığı da görülmüştür(7). Denosumab, bifosfonatlardan farklı olarak, 25-30 günlük bir yarılanma ömrüne sahiptir ve kemiğe bağlanmamasından dolayı tedavi kesildikten sonraki 6 ay içinde eliminasyon beklenir ve osteonekroz riski azalmaktadır(8)(9). INSAC Contemporary Trends in Human and Health Sciences Research Chapter 17 259 Anjiojenik inhibitörler, çeşitli sinyal moleküllerine bağlanıp yeni kan damarlarının oluşmasını engeller(3). Bu ajanlardan Çenelerin İlaçla İlgili Osteonekrozuna (MRONJ) sebep olabilecek 2 ilacın olduğu ve bunların sunitinib ve bevacizumab’ın olduğu bildirilmiştir(10)(11). Denosumab, sunitinib ve bevacizumab gibi bifosfanat dışında ilaç kullananlarda da çene kemiğinde osteonekroz gelişimi izlendiğinden dolayı Amerikan Oral ve Maksillofasiyal Cerrahlar Birliği'nin (AAOMS) 2014’te yayımladığı bildiride, MRONJ adlandırılması, en son isimlendirme değişikliğidir(12). 3. Bifosfanatların Etkileri Oral yolla kullanılan 1. jenerasyonlardan olan klondronat veya etidronat gibi bifosfonatlar, osteoklast apoptozunu indükleyerek etki gösterirler(13). 2. jenerasyon grubundaki alendronat, risedronat, pamidronat, zoledronat gibi bifosfonatlar mevalonat yolu enzimlerinden farnesil pirofosfat sentaz’ı inhibe ederek osteoklastların aktiviteleri için gerekli olan proteinlerin üretilmesini engelleyerek etki gösterir(14). Bifosfonatlar osteoklastlara, hidroksiapatitlere ve kemik yapımını indükleyen yerlere bağlanarak etki gösterir(15). Bifosfonat grubundan olmayan ama MRONJ yapabilen denosumab yüksek ilgi ile RANKL’a bağlanarak etki gösterir. RANK reseptörlerine bağlantıyı engellemiş olup RANKL’dını inhibe eder. Bunun neticesinde osteoklastların gelişimesini, aktive olmasını engelleyerek antirezorptif etki gösterir(15). Denosumab ve bifosfonat türevi ilaçların kemik dokusu üzerindeki etkileri benzer olmalarına rağmen etki mekanizmaları birbirinden farklılık gösterir. Bifosfonatların osteoklastlar üzerindeki etkisi, kemik mineral yapısına bağlanmaları ve sonrasında kemik rezorpsiyonu sırasında açığa çıkmaları sonucunda olgun osteoklastlar tarafından ortamdan alınmaları ile gerçekleşir. Bunun sonucunda osteoklastların etkileri inhibe olmuş olur; fakat ortamda yapısal olarak normal olmayan osteoklastlar olabilir(16). Denosumabın etki mekanizması osteoklastların gelişmesi ve aktive olmasının engellenip ortamda osteoklastların bulunmaması şeklindedir. Ayrıca denosumab kemikte birikme eğilimi göstermez. Yarı ömrü yaklaşık 25-30 gündür ve ilaç bırakıldıktan sonra 6 ay içerisinde etkisinin eliminasyonu beklenir(15). Anti anjiojenik ilaçlar ile antirezorptif ilaçlar kombine kullanıldığında MRONJ riskinin yükseldiği görülmüştür(17). Ancak yalnızca antianjiojenik ilaç (bevacizumab, sunitinid) kullanan hastalarda da MRONJ vakaları da bidirilmektedir. Tek başına anti anjiojenik ilaç kullanımına bağlı oluşan kemik osteonekrozu nadir görülmekte ve tam olarak insidansı bilinmemektedir(18). INSAC Contemporary Trends in Human and Health Sciences Research Chapter 17 260 4. MRONJ Olgularının Tanısı Çene osteonekrozları klinik olarak birçok hastalıkta görülebilir. İlaçlara bağlı gelişen çene osteonekrozları; osteitis deformans, metastatik kemik tümörler, osteoradyonekroz ve multiple myeloma gibi hastalıklar klinik yada radyolojik olarak benzer olabilir, bunların ayırıcı tanısı yapılması gerekmektedir(19)(20). Bu doğrultuda Oral ve Maksillofasiyal Cerrahlar Birliği (AAOMS) MRONJ tanısı için 3 kriter tanımlamıştır: (1) Medikal hikayesinde antirezorptif veya antianjiyojenik ilaç tedavisi görmüş olmalı, (2) Maksillofasiyal bölgede 8 hafta yada daha uzun süreyle nekrotik ve ekspoze kemiğin bulunması, (3) Baş-boyun bölgesine radyoterapi görmemiş ve metastatik kemik tümörü olmayan hastalar. 4.1. MRONJ’un Klinik Bulguları Klinik olarak belirginleşmeden önce dental bir sebeple açıklanamayan diş ve çene ağrıları, maksiller sinüs ağrısı, oral ülserasyonlar, dişlerde patalojik mobilite varlığı gibi belirtiler(21); İlerledikçe ekspoze kemik yüzeyi(Resim 1) ve fistülizasyon varlığı, abse, selülit, alt dudakta parestezi ya da anestezi gibi semptomlar görülebilir(22). Resim 1: IV bifosfonat kullanımına bağlı maksillada gelişen MRONJ’un klinik görüntüsü (Resim yazara aittir.) 4.2. MRONJ’un Radyografik Bulguları MRONJ vakalarındaki radyografi bulguları Amerikan Oral ve Maksillofasiyal Cerrahi Derneği tarafından rapor edilmiştir: Lamina duranın osteosklerozisi, kortikal kemiğin erozyonu, Periosteal reaksiyon, yeni kemik oluşumu ve sekestr oluşumu, INSAC Contemporary Trends in Human and Health Sciences Research Chapter 17 261 Trabeküler kemiğin bozulması, çekim soketinde gecikmiş remodeling, İlerledikçe radyolusent alanlar daha çok görülür ve nadiren çene kemiği fraktürleri görülebilir. MRONJ’un tanısı için bir çok radyolojik görüntüleme yöntemi kullanılır. Panoramik radyografiler (Resim 2), konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) ve manyetik rezonans görüntüleme (MRI) en çok kullanılan yöntemlerdendir(23). Panoramik radyografiler erken dönemde bulgu vermezken KIBT’ler osteolitik lezyonları, çenedeki periosteal reaksiyonlardan gelişen sklerotik bölgeleri tespit etmede üç boyutlu görüntüleme ile yardımcı olur. MRG ise yumuşak doku tutulumunda tercih edilir(24). Ayrıca yeni gelişmekte olan Radyonükleotid görüntüleme (sintigrafi) kemikteki vaskülarizasyon değişikliklerini görüntülemede başarılı yöntem olup, erken tanı koyulmasında iyi bir alternatif olarak değelendirilebilir. Resim 2: IV bifosfonat kullanımına bağlı mandibula çene kemiğinde gelişen MRONJ’un panoramik radyografi görüntüsü (Resim yazara aittir.) 4.3. MRONJ’un Histolojik Bulguları MRONJ lezyonlarının histopatolojik incelemeleri sonucunda; Devital osteositlerin bulunabildiği nekrotik kemik(25), fekrotik kemik yüzeyinde eroziv alanlar(26), fibrozisle birlikte akut-kronik inflamatuar hücreler(27), mikrobiyolojik incelemede özellikle aktinomiçes bakterileri(27). INSAC Contemporary Trends in Human and Health Sciences Research Chapter 17 262 5. MRONJ İçin Risk Faktörleri AAOMS; MRONJ gelişmesinde rol oynayan risk faktörlerini 3 grupta inceler. Bunlar; 1) İlaçla ilgili faktörler, 2) Lokal faktörler, 3) Sistemik ve demografik faktörler olmak üzere 3 grupta incelenir. 1) İlaçla İlgili Faktörler a) Kullanılan ilacın nitrojen içerip içermemesi, b) İlacın intravenöz yada oral olarak uygulanma şekli, c) İlacın kullanılma süresi şeklinde. 2) Lokal Faktörler a) Diş çekimi, periodontal cerrahi, dental implant uygulamaları gibi kemiği içeren cerrahi uygulamalar. b) Kötü oral hijyeni, diş çürüğü, periodontal hastalık, protez kullanımı. 3) Sistemik Ve Demografik Faktörler a) İleri yaş, cinsiyet, kemoterapi ya da radyoterapi görmek, tütün kullanımı, diyabet, otoimmün hastalıklar, steroid tedavisi, romatoid artrit. 6. MRONJ’un Evrelendirilmesi ve Tedavisi Öncelikle bifosfonat tedavisine başlamadan önce hastanın tüm dental tedavileri bitmiş olmalıdır. MRONJ tedavisinde amaç ağrı kontrolü, enfeksiyonu kontrol altına almak, kemik osteonekrozunu önleme, gelişmiş ise kemiğin çıkarılması veya ilerleyişini durdurmaktır. MRONJ’un belirtileri klinik olarak 4 evrede görülmektedir(28). Evre 0: Ekspoze kemiğin olmadığı ama nonspesifik semptomlar bulunduğu durum. Evre 1: Enfeksiyon bulgusu yok ancak klinik olarak nekrotik ve ekspoze kemiğin olduğu durum. Evre 2: Ağrı ve pürülan drenajda olabilen enfeksiyon belirtileri ile birlikte klinik olarak nekrotik, ekspoze kemiğin olduğu durum. Evre 3: Evre 2’ye ek olarak alveol proçesin ilerisine uzanan nekrotik kemik varlığı, ekstraoral pürülan akışı, veya patolojik fraktürü gibi bulguların bir veya daha fazlasının olduğu durum. INSAC Contemporary Trends in Human and Health Sciences Research Chapter 17 263 Evrelere göre tedavi protokolü: Evre 0: Semptomatik tedavi, oral hijyen için hasta eğitimi. Enfeksiyon belirtileri varsa antibiyotik tedavisi. Evre 1: Oral hijyen için antibakteriyel ağız gargarası, takip edilmeli (3 ayda bir). Evre 2: Antibakteriyel ağız gargarasına ek olarak antibiyotik tedavi, cerrahi debridman (enfeksiyonun kontrol altına alınması amacıyla). Evre 3: Evre 2 tedavisine ek olarak uzun dönem ağrı ve enfeksiyon varlığında rezeksiyon. Çene osteonekrozuna neden olacak ajanları kullanan bireylerin tedavisine yaklaşım multidisipliner olmalıdır. Bifosfanatların kemiğe bağlanmaları gerçekleştikten sonra yarılanma ömürleri yaklaşık 12 sene olduğundan, kemikte bozulmaksızın kaldığından ve hastalığın patofizyolojisi hala tam olarak belirlenmediğinden tedavisi tartışmalıdır(29). Genel olarak tedavi prensipleri koruyucu tedavi olarak mümkün olduğunca konservatif düşünme, MRONJ oluşumunun önlenmesi ya da oluşmuşsa semptomlara yönelik nekrotik ve ekspoze kemiğin alınması gibi yaklaşımlar olmuştur. Uluslararası Myeloma Kuruluşuna (International Myeloma Foundation) göre bifosfonat kullanan ve cerrahi tedavi görmesi gereken hastaların 2-4 ay ilacı bırakmasıyla osteonekroz gelişme ihtimalinin önemli ölçüde azaldığını bildirmiştir. Yapılan bazı çalışmalar paratroid hormon kullanımı ile kemikteki rejenerasyonun arttığından dolayı MRONJ gelişen hastaların kullanmasını tavsiye etmektedir. Bifosfonat ajanlara ara verip, 6 ay boyunca paratroid hormon kullanılması, kemiğin rejenerasyon oranını gösteren osteokalsin miktarının %74’e yükselmesini sağlar(4). 7. Alternatif Tedavi Yaklaşımları MRONJ’un tedavisi için alternatif tedavi protokolleri üzerinde araştırmalar devam etmektedir. MRONJ tedavisine alternatif olarak ozon gazı (O3) tedavisi(30), hiperbarik oksijen uygulanması(31), fotodinamik tedavi(32), düşük doz lazer uygulamaları(33), cerrahi debridman ya da rezeksiyon uygulamalarının ardından trombositten zengin plazma/fibrin uygulamalarının (34)(35) başarılı olduğu görülmüştür ve çalışmalar devam etmektedir.