44. Yılında Dünden Bugüne İnönü Üniversitesi


Baharçiçek A. (Editor)

İnönü Üniversitesi Yayın Evi, Malatya, 2020

  • Publication Type: Book / Research Book
  • Publication Date: 2020
  • Publisher: İnönü Üniversitesi Yayın Evi
  • City: Malatya
  • Inonu University Affiliated: Yes

Abstract

İnsanoğlu yaratıldığından beri bilgiyi, erdemi, iletişim kurmayı, düşünmeyi, araştırmayı, öğrenmeyi, hayatın akışını keşfetmeyi kendisine amaç edinmiştir. Bu sorulara cevap bulabilmek için zeki, akıllı, becerikli, bilgili insanları bir araya getiren, sinerji ile bilgi üreten ve yayan kurumlara ihtiyaç duyulmuştur. Bu durum da üniversite denilen kurumların ortaya çıkmasına neden olmuştur. 

Bilimsel özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip, yüksek düzeyde eğitim, öğretim, bilimsel araştırma ve yayın yapan fakülte, enstitü, yüksek okul ve benzeri kuruluş ve birimlerden oluşan yapılar olarak tanımlanan üniversiteler, Ortaçağ sonlarında ortaya çıkmış olan öğretim kurumlarıdır. Günümüzdeki üniversitelerin kökenini 12. Yüzyılda Avrupa’da kurulmuş olan üniversiteler oluşturmuştur.  Günümüzdeki anlamıyla “üniversite“ sözcüğü de 14. Yüzyıldan sonra kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönemde üniversiteler “studium generale” yani her türlü bilginin öğretildiği kurumlar olarak adlandırılmışlardır. “Hem yüksek öğretimin yapıldığı kurum hem de hocalar ve bilim insanları cemiyeti veya örgütü” olarak kabul edilen Avrupa’daki bu dönemin ilk üniversitelerine Hıristiyan ilahiyatı alanında Paris Üniversitesi, hukuk alanında Bologna Üniversitesi örnek gösterilebilir.

İslam dünyasında ise ilmin, çeşitli alanları ile düzenli biçimde ve yüksek seviyede öğretildiği eğitim kuruluşları medreselerdir. Önceleri mescitler etrafında yürütülen eğitim hizmetleri, şehir dışından gelen öğrenciler için kalacak binaların eklenmesi ile birer külliye ve vakfiye halini alarak bir tür tüzel kişiliğe kavuşan ve ileri düzeyde eğitim veren medreseler tarafından yürütülmüştür. Medreseler, başlangıcından itibaren dini ilimlerin öğretildiği, özellikle ilahiyat ve hukuk ağırlıklı yüksek eğitim kurumları olmakla beraber tıp ve astronomi eğitimi veren medreseler de bulunmaktadır. İlk örnekleri 900’lü yılların başında Mâverâünnehir ve Horasan’da eğitime başlasa da asıl gelişimi Büyük Selçuklu hükümdarı Alpaslan’ın veziri Nizamülmülk’ün Bağdat’da kendi adını vererek kurdurduğu “Nizamiye Medresesi”nin 1067 yılında faaliyete başlaması ile olmuştur. Bu tarihten sonra da medreseler bütün Selçuklu coğrafyasına hızla yayılmışlardır. Başlangıç dönemlerinde bu medreselerde ağırlıklı olarak İslami ve dini dersler okutulurken, ilerleyen yıllarda ve özellikle de Nizamiye Medreselerinde hem dini bilimler, hem de pozitif bilimler birlikte okutulmuştur.

Osmanlı döneminde de medrese geleneği devam etmiş, İstanbul’un fethi ile birlikte Fatih Sultan Mehmet’in burada kurduğu medresede matematikçi Ali Kuşçu ve ulemadan Molla Hüsrev gibi hocalar çalışmıştır. Bu medreselerde yapılan ilmi çalışmalar, Kanunî Sultan Süleyman devrinde daha da ilerlemiş ve Kanunî’nin kurduğu medreselerde matematik, doğa bilimleri ve tıp okutulmuştur

Bugünkü İstanbul Üniversitesi’nin temelini de oluşturan ve kuruluşu 21 Temmuz 1846 yılında alınan bir kararla uygulamaya konulan Darülfünun ise Osmanlı dönemi ilk resmi yüksek öğretim kurumudur. Eğitim-öğretim hayatına 1863 yılında, Derviş Paşa’nın 300 kadar dinleyici önünde vermiş olduğu Fizik dersi ile başlayan Darülfünun’dan dönüştürülen ve 1 Ağustos 1933 tarihinde açılan İstanbul Üniversitesi ise Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk üniversitesi olmuş ve günümüzde de kullanılan akademik unvanlar kullanılmaya başlanmıştır. 1944 yılında yine İstanbul’da İstanbul Teknik Üniversitesi kurulmuştur.

1946 yılında kabul edilen “Üniversiteler Kanunu” ile üniversiteler “genel özerkliğe ve tüzel kişiliğe”, fakülteler ise, “bilim ve yönetim özerkliğine ve tüzel kişiliğe” sahip olmuşlardır. Bu üniversite reformu ile belirlenen amaçlar doğrultusunda, üniversiteler ve bağlı tüm organları, kuruluşları, işleyişleri yasal düzenlemelere bağlanarak, üniversiteler yeni ve ileri bir statüye kavuşturulmuşlardır. Daha sonra Ankara Üniversitesi (1946), Karadeniz Teknik Üniversitesi (1955), Ege Üniversitesi (1955), Orta Doğu Teknik Üniversitesi (1957) ve Atatürk Üniversitesi (1957) de kurularak üniversite sayısı 7’ye yükselmiştir.

1965 yılında çıkan “Özel Okullar Kanunu” ile birlikte özel yüksek öğretim kurumları açılsa da, 1971 yılında “Üniversitelerin ancak Devlet eliyle kurulacağı” yönündeki anayasa hükmüne dayanarak, özel yüksek öğretim kurumlarının açılmasına imkân veren kanun maddesi Anayasa mahkemesi tarafından iptal edilmiştir.

1973 yılında kabul edilen 1750 sayılı “Üniversiteler Kanunu” ile yükseköğretime yön vermek amacıyla gerekli inceleme, araştırma ve değerlendirmeyi yapmak ve yükseköğretim kurumları arasında eşgüdüm sağlamak amacıyla bir Yüksek Öğretim Kurulu oluşturulmuştur. Ancak yasanın Yüksek Öğretim Kurulu ile ilgili maddeleri, bu kurulun hükümet kanadından gelen üye sayısının üniversitelerden gelenlerden fazla olması ve bu durumun da Anayasa’da güvence altına alınan üniversite özerkliğine aykırı bulunması dolayısı ile Anayasa Mahkemesi tarafından 1975 yılında iptal edilmiştir.

1960’lı yıllara kadar, üniversiteler kendi belirledikleri kurallara göre öğrenci kabul etmişlerdir. Ancak Üniversitelerarası Kurul’un 1974 yılında üniversiteye giriş sınavının bir merkez tarafından yürütülmesi kararını almasıyla da Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi kurularak sınavlar günümüze kadar bu merkez tarafından yapılmaya başlanmıştır.

1981 yılında kabul edilen 2547 sayılı yeni “Yüksek Öğretim Kanunu” ile de “tüm yükseköğretimi düzenleyen ve yükseköğretim kurumlarının faaliyetlerine yön veren, bu kanunla kendisineverilen görev ve yetkiler çerçevesinde özerkliğe ve kamu tüzelkişiliğine sahip, bir kuruluş” niteliğinde olan “Yüksek Öğretim Kurulu” kurulmuştur. 1982 Anayasasında vakıf üniversitelerinin kurulmasının önü açılmış, özellikle 1990’lı yıllardan sonra hem vakıf üniversitesi hem de devlet üniversitesi sayısı hızla artmıştır.

İşte tüm bu süreç içerisinde, 1975 yılında Yüksek Öğretim Kurulunun onay vermesi ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 210 imzalı bir teklif hazırlanmış, daha sonra da hükümet tasarısı haline dönüştürülerek Elazığ’da Fırat Üniversitesi, Samsun’da 19 Mayıs Üniversitesi, Bursa’da Uludağ Üniversitesi, Konya’da Selçuk Üniversitesi ve Malatya’da İnönü Üniversitesi’nden oluşan 5 üniversitenin kuruluşu ile ilgili tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuştur. 28 Ocak 1975 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde, 25 Mart 1975 tarihinde de Cumhuriyet Senatosu’nda görüşülerek kabul edilen 1872 sayılı İnönü Üniversitesi yasası 3 Nisan 1975 de Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.

İnsanoğlu yaratıldığından beri bilgiyi, erdemi, iletişim kurmayı, düşünmeyi, araştırmayı, öğrenmeyi, hayatın akışını keşfetmeyi kendisine amaç edinmiştir. Bu sorulara cevap bulabilmek için zeki, akıllı, becerikli, bilgili insanları bir araya getiren, sinerji ile bilgi üreten ve yayan kurumlara ihtiyaç duyulmuştur. Bu durum da üniversite denilen kurumların ortaya çıkmasına neden olmuştur. 

Bilimsel özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip, yüksek düzeyde eğitim, öğretim, bilimsel araştırma ve yayın yapan fakülte, enstitü, yüksek okul ve benzeri kuruluş ve birimlerden oluşan yapılar olarak tanımlanan üniversiteler, Ortaçağ sonlarında ortaya çıkmış olan öğretim kurumlarıdır. Günümüzdeki üniversitelerin kökenini 12. Yüzyılda Avrupa’da kurulmuş olan üniversiteler oluşturmuştur.  Günümüzdeki anlamıyla “üniversite“ sözcüğü de 14. Yüzyıldan sonra kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönemde üniversiteler “studium generale” yani her türlü bilginin öğretildiği kurumlar olarak adlandırılmışlardır. “Hem yüksek öğretimin yapıldığı kurum hem de hocalar ve bilim insanları cemiyeti veya örgütü” olarak kabul edilen Avrupa’daki bu dönemin ilk üniversitelerine Hıristiyan ilahiyatı alanında Paris Üniversitesi, hukuk alanında Bologna Üniversitesi örnek gösterilebilir.

İslam dünyasında ise ilmin, çeşitli alanları ile düzenli biçimde ve yüksek seviyede öğretildiği eğitim kuruluşları medreselerdir. Önceleri mescitler etrafında yürütülen eğitim hizmetleri, şehir dışından gelen öğrenciler için kalacak binaların eklenmesi ile birer külliye ve vakfiye halini alarak bir tür tüzel kişiliğe kavuşan ve ileri düzeyde eğitim veren medreseler tarafından yürütülmüştür. Medreseler, başlangıcından itibaren dini ilimlerin öğretildiği, özellikle ilahiyat ve hukuk ağırlıklı yüksek eğitim kurumları olmakla beraber tıp ve astronomi eğitimi veren medreseler de bulunmaktadır. İlk örnekleri 900’lü yılların başında Mâverâünnehir ve Horasan’da eğitime başlasa da asıl gelişimi Büyük Selçuklu hükümdarı Alpaslan’ın veziri Nizamülmülk’ün Bağdat’da kendi adını vererek kurdurduğu “Nizamiye Medresesi”nin 1067 yılında faaliyete başlaması ile olmuştur. Bu tarihten sonra da medreseler bütün Selçuklu coğrafyasına hızla yayılmışlardır. Başlangıç dönemlerinde bu medreselerde ağırlıklı olarak İslami ve dini dersler okutulurken, ilerleyen yıllarda ve özellikle de Nizamiye Medreselerinde hem dini bilimler, hem de pozitif bilimler birlikte okutulmuştur.

Osmanlı döneminde de medrese geleneği devam etmiş, İstanbul’un fethi ile birlikte Fatih Sultan Mehmet’in burada kurduğu medresede matematikçi Ali Kuşçu ve ulemadan Molla Hüsrev gibi hocalar çalışmıştır. Bu medreselerde yapılan ilmi çalışmalar, Kanunî Sultan Süleyman devrinde daha da ilerlemiş ve Kanunî’nin kurduğu medreselerde matematik, doğa bilimleri ve tıp okutulmuştur

Bugünkü İstanbul Üniversitesi’nin temelini de oluşturan ve kuruluşu 21 Temmuz 1846 yılında alınan bir kararla uygulamaya konulan Darülfünun ise Osmanlı dönemi ilk resmi yüksek öğretim kurumudur. Eğitim-öğretim hayatına 1863 yılında, Derviş Paşa’nın 300 kadar dinleyici önünde vermiş olduğu Fizik dersi ile başlayan Darülfünun’dan dönüştürülen ve 1 Ağustos 1933 tarihinde açılan İstanbul Üniversitesi ise Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk üniversitesi olmuş ve günümüzde de kullanılan akademik unvanlar kullanılmaya başlanmıştır. 1944 yılında yine İstanbul’da İstanbul Teknik Üniversitesi kurulmuştur.

1946 yılında kabul edilen “Üniversiteler Kanunu” ile üniversiteler “genel özerkliğe ve tüzel kişiliğe”, fakülteler ise, “bilim ve yönetim özerkliğine ve tüzel kişiliğe” sahip olmuşlardır. Bu üniversite reformu ile belirlenen amaçlar doğrultusunda, üniversiteler ve bağlı tüm organları, kuruluşları, işleyişleri yasal düzenlemelere bağlanarak, üniversiteler yeni ve ileri bir statüye kavuşturulmuşlardır. Daha sonra Ankara Üniversitesi (1946), Karadeniz Teknik Üniversitesi (1955), Ege Üniversitesi (1955), Orta Doğu Teknik Üniversitesi (1957) ve Atatürk Üniversitesi (1957) de kurularak üniversite sayısı 7’ye yükselmiştir.

1965 yılında çıkan “Özel Okullar Kanunu” ile birlikte özel yüksek öğretim kurumları açılsa da, 1971 yılında “Üniversitelerin ancak Devlet eliyle kurulacağı” yönündeki anayasa hükmüne dayanarak, özel yüksek öğretim kurumlarının açılmasına imkân veren kanun maddesi Anayasa mahkemesi tarafından iptal edilmiştir.

1973 yılında kabul edilen 1750 sayılı “Üniversiteler Kanunu” ile yükseköğretime yön vermek amacıyla gerekli inceleme, araştırma ve değerlendirmeyi yapmak ve yükseköğretim kurumları arasında eşgüdüm sağlamak amacıyla bir Yüksek Öğretim Kurulu oluşturulmuştur. Ancak yasanın Yüksek Öğretim Kurulu ile ilgili maddeleri, bu kurulun hükümet kanadından gelen üye sayısının üniversitelerden gelenlerden fazla olması ve bu durumun da Anayasa’da güvence altına alınan üniversite özerkliğine aykırı bulunması dolayısı ile Anayasa Mahkemesi tarafından 1975 yılında iptal edilmiştir.

1960’lı yıllara kadar, üniversiteler kendi belirledikleri kurallara göre öğrenci kabul etmişlerdir. Ancak Üniversitelerarası Kurul’un 1974 yılında üniversiteye giriş sınavının bir merkez tarafından yürütülmesi kararını almasıyla da Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi kurularak sınavlar günümüze kadar bu merkez tarafından yapılmaya başlanmıştır.

1981 yılında kabul edilen 2547 sayılı yeni “Yüksek Öğretim Kanunu” ile de “tüm yükseköğretimi düzenleyen ve yükseköğretim kurumlarının faaliyetlerine yön veren, bu kanunla kendisineverilen görev ve yetkiler çerçevesinde özerkliğe ve kamu tüzelkişiliğine sahip, bir kuruluş” niteliğinde olan “Yüksek Öğretim Kurulu” kurulmuştur. 1982 Anayasasında vakıf üniversitelerinin kurulmasının önü açılmış, özellikle 1990’lı yıllardan sonra hem vakıf üniversitesi hem de devlet üniversitesi sayısı hızla artmıştır.

İşte tüm bu süreç içerisinde, 1975 yılında Yüksek Öğretim Kurulunun onay vermesi ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 210 imzalı bir teklif hazırlanmış, daha sonra da hükümet tasarısı haline dönüştürülerek Elazığ’da Fırat Üniversitesi, Samsun’da 19 Mayıs Üniversitesi, Bursa’da Uludağ Üniversitesi, Konya’da Selçuk Üniversitesi ve Malatya’da İnönü Üniversitesi’nden oluşan 5 üniversitenin kuruluşu ile ilgili tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuştur. 28 Ocak 1975 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde, 25 Mart 1975 tarihinde de Cumhuriyet Senatosu’nda görüşülerek kabul edilen 1872 sayılı İnönü Üniversitesi yasası 3 Nisan 1975 de Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.