Ontolojik Güvensizliğin Sosyopolitik Yansımaları: Türkiye’de 6 Şubat Depreminin Devlet/Toplum İlişkilerine Olan Etkileri


Birdişli F. (Yürütücü), Macit M., Esgin A., Tetik N., Karadağ A., Güneş M., et al.

TÜBİTAK Projesi, 2024 - 2025

  • Proje Türü: TÜBİTAK Projesi
  • Başlama Tarihi: Kasım 2024
  • Bitiş Tarihi: Ekim 2025

Proje Özeti

Güvenlik konusu multidisipliner ve disiplinler arası çalışmalara uygunluğu nedeniyle oldukça dinamik bir alandır. Bu bağlamda farklı alanlardan farklı çalışmaların katkısıyla güvenlik çalışmalarının içeriği genişletilmiştir. Son yıllarda en dikkate değer katkılardan biri psikoloji ve sosyoloji tarafından yapılmıştır.

Bireysel psikoloji ve kişilik bozuklukları üzerine çalışan psikiyatrist R. D. Laing(1960,42-43) Bireyler ve toplum arasındaki ilişkileri ve bunların kendine özgü kimlik oluşumuna katkısını incelerken bu ilişkilerin sürekli ve tutarlı gelişimini ontolojik güvenlik olarak tanımladı. Antony Giddens (1984,375) ise bu kavramı sosyolojiye taşıyarak ontolojik güvenliği “doğal ve sosyal dünyanın göründüğü gibi olduğuna dair güven veya itimat” şeklinde tanımlamıştır.

Ontolojik güvenlik kavramının uluslararası ilişkiler alanında kullanımı uzun sürmemiş Mitzen (2006), Zarakol (2017), Kinnvall (2004) gibi akademisyenler devletlerin de uluslararası alanda fiziksel güvenlik kadar istikrarlı bir kimlik duygusunun arayışı içinde de olacağını ileri sürmüşlerdir. Bu yaklaşıma göre ontolojik güvenlik sosyal ilişkilerin düzenli akışı ile sağlanır ve devlet vatandaşların ontolojik güvenlik için ihtiyaç duydukları sosyal kurumların sağlayıcısıdır. Bu kapsamda sosyolojinin ve psikolojinin katkılarıyla kimlik, korku, kaygı, benlik ve beden gibi kavramlar ontolojik güvenlik çalışmalarının anahtar kavramları haline gelmiştir. Bu bağlamda Ontolojik güvenliğe göre devlet ve bireyin rolleri ve konumları açısından kesiştiği noktalar şu şekilde ifade edilmektedir: Belirsizlik, fiziksel güvensizlik, rutinin bozulması, fiziksel zarar ve ölüm korkusu (Mitzen,2006,344-354).

Bu bağlamda ontolojik güvenliğe ilişkin çalışmaların sayısı artarken ontolojik güvensizliğe neden olan yaygın kriz ve travmalara sıklıkla rastlanmaması nedeniyle konu genellikle epistemolojik temelde ve betimsel yöntemlerle ele alınmıştır. Ayrıca ontolojik güvenliğin çıkış noktası olan bireysel psikoloji devletlerin kendi kolektif kimlikleri hakkında duydukları kaygılar ve bu kaygılar doğrultusunda geliştirdikleri politikaların gerisinde kalarak bu alanda yapılan çoğu çalışmaya yansımamıştır. Dolayısıyla bu proje, alandaki bu eksikliğin farkına varılarak literatüre katkı sağlayacak hem bireysel hem de devlet düzeyinde bir yaklaşım benimsenmektedir. Bu amaçla 6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli meydana gelen ve Türkiye'nin on bir ilinde çok sayıda insanı etkileyen deprem felaketi vaka çalışması olarak seçilmiştir. Zira depremin neden olduğu fiziksel yıkımın boyutları deprem mağduru insanların kimliksel gelişimlerinin ve aidiyet duygularının inşa edildiği tüm mekânları tahrip etmekle kalmamış aynı zamanda uzun süreli artçılar güvensizlik duygularını ve ölüm korkularını sıcak tutmaktadır. Bu kapsamda mevcut durumun ontolojik güvenliğin anahtar kavramlarının tümünü test etmeye uygun olduğu düşünülmektedir.

Projenin bir diğer amacı ise ontolojik güvensizlik duygusunun siyasal davranışa nasıl yansıdığını araştırmaktır. Çünkü bazı beklentilerin aksine depremden kısa bir süre sonra yapılan genel seçimlerde depremin yıktığı şehirlerde hükümete olan destek arttmıştır. Dolayısıyla bu projenin bulguları, aynı zamanda travma ve felaketin insanların politik davranışları üzerindeki etkisinin anlaşılmasına olanak tanıyacaktır. Bu kapsamda Türkiye'nin depreme maruz kalan 11 ilinde depremzedelere yönelik hazırlanan Likert ölçeğin uygulanması planlanıyor. Ayrıca bu konuda daha önce yapılmış bir ölçek çalışması bulunmadığından bu amaca yönelik bir ölçek geliştirilecektir.

Araştırmanın hipotezleri:

a) Kriz ve travma zamanlarında insanların politik davranışları statükoyu koruma eğilimindedir.

b) Kriz ve travmaya maruz kalan insanların siyasal tercihlerindeki statükocu eğilimin nedeni ontolojik güvensizlik duygusu ve güvenlik arayışıdır.